11 Şubat 2014 Salı

The Ringo Jets'den Gezi Direnişine Selam

The Ringo Jets, Deniz Ağan (vokal/gitar), Tarkan Mertoğlu (vokal/gitar) ile Lale Kardeş’in (vokal/davul) yer aldığı müzikal oluşum The Ringo Jets, bir süredir muhtelif festival ve sahnelerdeki enerjik performanslarıyla müzikseverlerin zihninde yerini sağlamlaştırıyordu.

Grup, şu sıralarda bir yandan ilk albümleini dinleyicilerin beğenisine sunarken, bir yandan da bu albümde yer alan "Spring Of War" adlı şarkıya çektikleri kliple konuşuluyor. Youtube ve Vimeo gibi mecralarda yayınlanna klipte, adının hangi yayın organına işaret ettiğini hepimizin bildiği Nabertürk stüdyolarında gündelik haber bülteni akıyor. The Ringo Jets üyelerinin sunduğu bültende, Gezi Direnişi ve güzide bir bakanımızın işsizliğin kadınlar yüzünden arttığına dair görüşleri akıyor.


THE RINGO JETS - Spring of War (Official Video) from The Ringo Jets on Vimeo.

Grup; Gezi direnişini selamlayan klipleri hakkında şunları söylüyor:

“The Ringo Jets ilk resmi videolarını Gezi Direnişi kahramanlarına armağan eder… 

Naber Turk tabii ki gerçek bir kanal değil; gördükleriniz de gerçek gazeteciler değil… Bu video mizah yollu bir sosyal eleştiriden ibarettir. Dilerdik ki tüm bu beyanatlar ve yaşananlar da bir şaka olsaydı. 

Hal böyleyken albümün ilk klibi olmayı hakkıyla kazanan “Spring of War”u gezi direnişi sırasında hayatını kaybedenlere, sakat kalanlara, yaralananlara, uzunca bir uykudan yeni uyanan ve artık uyanık kalmaya karar verenlere ithaf ediyoruz.

Salt bu yaratıcı klibi takdir etmekle kalmıyor, İstanbul sahnesinin en heyecan veren gruplarından The Ringo Jets'in albümünü ITunes’dan alarak destek olmanızı öneriyoruz!






25 Mart 2011 Cuma

İstanbul'un Orta Yeri Bahçe



Yeryüzü Derneği, İstanbul'da kendi kent bahçesini kurmak isteyenlere yardımcı olmak amacıyla yeni bir proje başlatıyor. Küçük de olsa bir bahçe ya da teras sahibi olan İstanbullular, projeye gönüllü destek sağlayan köylülerin bağışladığı fideleri ekerek kendi sebzelerini yetiştirebilecekler. Proje kapsamında Mayıs'a kadar bilgilendirme toplantıları gerçekleştirilerek bahçe oluşturmak isteyenlere teknik bilgi desteği sağlanacak. Mayıs ayında dikimi yapılan fidelerden ilk hasat ise Temmuz ayında elde edilecek. Geçtiğimiz günlerde başlayan projeyi yaratıcılarından Ceyda Falay ile konuştuk...




Kent Bahçeleri - 'Kendin yetiştir, kendin pişir' adını verdiğiniz bu proje hangi ihtiyaçtan doğdu? Proje neyi amaçlıyor?


Kent Bahçeleri Projesi’ni doğuran temel faktörlerden en önemlisi nüfusumuzun dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi kentsel alanlarda hızla yoğunlaşarak sağlıklı gıda ihtiyacının belirgin şekilde artış göstermesinden doğdu. Projenin temel amacı kentimizin taze gıda ihtiyacının kent içerisinde karşılanmasına destek olmak ve ürettiği ürünü tüketmek isteyen ilgili kişilere ulaşmak.

Dünyada ve Türkiye'de kent bahçeciliği ne durumda?

Konu ile ilgili dünya örneklerine göz atacak olursak; Kanada'nın Montreal kentinde 11 bin kişi geçen yıl onlarca ton meyve-sebze üretti. Küba'nın başkenti 2,2 milyonluk Havana'da, şehirlilerin tükettiği besin maddelerinin % 80'i kent bahçelerinde üretilmiş. Çin'in en büyük şehri Şanghay'da 2,500 kilometrekarelik alan yine kent bahçesi. Moskova'da yaşayanların üçte ikisinin kent bahçesi var.

Neden endüstriyel tarım değil de, organik ve sürdürülebilir tarım?

Ekolojik dengeyi koruyarak toprağı kimyasal maddeler ve suni gübrelerle kirletmediği için organik tarım.


Kent Bahçeleri projesinin süreçleri nasıl ilerleyecek? Projeye başvurmak isteyenler nasıl bir yol izleyebilirler?

Kent Bahçeleri projesine kayıtlarımız devam etmektedir. istanbul'da yaşayan ve bahçesi yada terası olan herkes katılabilir. www.yeryuzudernegi.org sitesinde konu ile ilgili bir başvuru formumuz mevcuttur. Katılımcılarımızın bu formu doldurup devin.bahceci@gmail.com adresine göndermeleri yeterlidir.

Projenin destekçileri kimler?

Bu projede STGM(Sivil Toplum Geliştirme Merkezi) afiş, broşür gibi basılı evraklarımızı destekliyor. Asıl önemli destek, hiç bir karşılık beklemeden bizimle fidelerini paylaşan çiftçi-köylü dostlarımızdan geliyor.


Proje kapsamında kent bahçelerinde kullanılacak tohum ve fideler nerelerden temin edilecek?

Projede mayıs ayı ortasından itibaren dağıtılacak fideler bu projeye destek olan gönüllü köylü dostlarımızdan temin edilecek.

Projenin temiz ve adil gıda tüketimine ne gibi katkıları olacağını öngörüyorsunuz? Dağıtılacak fide ya da tohumların GDO, sağlığa zararlı zirai ilaçlar gibi etmenlerden arınmış, güvenilir malzemeler olmasını göz önünde bulunduracak mısınız?


Özellikle kentlerde yaşayan dar gelirlilerin gelirlerinin % 20 ile % 40'ı beslenmek için harcanırken, kent bahçeleri sayesinde aile bütçelerine önemli bir katkı sağlanmasını hedefliyoruz. Fidelerimiz, yerli tohumlardan elde edilen fideler olacağından GDO'lu tohumlar projemizde yer almayacaktır.


Kent Bahçeleri projesinin şehirlilerin yaşam kalitesine ne gibi katkıları olacağını düşünüyorsunuz?


Evsel atıklardan üretilecek kompostun doğal gübre olarak kullanımı şehirdeki kirlilik oranının azaltılmasında yardımcı oluyor. Yine şehirlerde oluşturulan her yeşil alan yağmur miktarının artmasına ve barajlardaki su miktarının yükselmesine neden oluyor. Yeşil alanların artışıyla oksijen miktarı da artarak şehrin havasının temizlenmesine katkı sağlayacak.



Şehirleşmeden kaynaklı kirlilik sorunlarının hadsafhada yaşandığı büyükşehirlerin durumunun kent bahçelerinde ekilecek ürünlerin seçiminde etkisi var mı? Özellikle hangi ürünlerin ekilmesini teşvik edecek ya da önereceksiniz?


Kirlilik önemli bir sorun. Burada açıklanması gereken bir nokta var, biz bu bahçelerde hiç bir kimyasal kullanmayacağız ve toprağı-havayı-suyu kirletmeyeceğiz. Ekilmesini planladığımız ürünler tek yıllık sebzeler ve yeşillikler.



Projenin tüm süreçleri tamamlandığında ne gibi faydalar elde etmiş olmayı umuyorsunuz?

Öncelikle şehir merkezlerinde üretilen sebze meyve miktarının artışının ekonomik bir fayda yaratmasını, bu sebep şehir dışından gelen gıda miktarında azalışa yol açacağından (nakliye, depolama vs.) ülke kaynaklarının ekonomik ve verimli kullanılmasında doğaya saygılı bir adım olacağını düşünüyoruz. Konuya sosyal faydalar açısından baktığımızda ise çocuklarımızın ve gençlerimizin sofralarımıza giren sebzelerin büyüme ve gelişme süreçlerini görmeleri ve çevreye saygılı birer birey olmalarını diliyoruz. Aynı semtte yaşayan ve şehirleşme süreciyle birbirinden uzaklaşmış hemşehrilerin kent bahçeleri projesiyle ortak bir amaç için birbirleriyle tanışmalarını ve bu projenin komşuluk ilişkilerini geliştirme ve sosyalleşme açısından bir fırsat olarak görülmesini istiyoruz.

İstanbul'un Orta Yeri Bahçe



Yeryüzü Derneği, İstanbul'da kendi kent bahçesini kurmak isteyenlere yardımcı olmak amacıyla yeni bir proje başlatıyor. Küçük de olsa bir bahçe ya da teras sahibi olan İstanbullular, projeye gönüllü destek sağlayan köylülerin bağışladığı fideleri ekerek kendi sebzelerini yetiştirebilecekler. Proje kapsamında Mayıs'a kadar bilgilendirme toplantıları gerçekleştirilerek bahçe oluşturmak isteyenlere teknik bilgi desteği sağlanacak. Mayıs ayında dikimi yapılan fidelerden ilk hasat ise Temmuz ayında elde edilecek. Geçtiğimiz günlerde başlayan projeyi yaratıcılarından Ceyda Falay ile konuştuk...




Kent Bahçeleri - 'Kendin yetiştir, kendin pişir' adını verdiğiniz bu proje hangi ihtiyaçtan doğdu? Proje neyi amaçlıyor?


Kent Bahçeleri Projesi’ni doğuran temel faktörlerden en önemlisi nüfusumuzun dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi kentsel alanlarda hızla yoğunlaşarak sağlıklı gıda ihtiyacının belirgin şekilde artış göstermesinden doğdu. Projenin temel amacı kentimizin taze gıda ihtiyacının kent içerisinde karşılanmasına destek olmak ve ürettiği ürünü tüketmek isteyen ilgili kişilere ulaşmak.

Dünyada ve Türkiye'de kent bahçeciliği ne durumda?

Konu ile ilgili dünya örneklerine göz atacak olursak; Kanada'nın Montreal kentinde 11 bin kişi geçen yıl onlarca ton meyve-sebze üretti. Küba'nın başkenti 2,2 milyonluk Havana'da, şehirlilerin tükettiği besin maddelerinin % 80'i kent bahçelerinde üretilmiş. Çin'in en büyük şehri Şanghay'da 2,500 kilometrekarelik alan yine kent bahçesi. Moskova'da yaşayanların üçte ikisinin kent bahçesi var.

Neden endüstriyel tarım değil de, organik ve sürdürülebilir tarım?

Ekolojik dengeyi koruyarak toprağı kimyasal maddeler ve suni gübrelerle kirletmediği için organik tarım.


Kent Bahçeleri projesinin süreçleri nasıl ilerleyecek? Projeye başvurmak isteyenler nasıl bir yol izleyebilirler?

Kent Bahçeleri projesine kayıtlarımız devam etmektedir. istanbul'da yaşayan ve bahçesi yada terası olan herkes katılabilir. www.yeryuzudernegi.org sitesinde konu ile ilgili bir başvuru formumuz mevcuttur. Katılımcılarımızın bu formu doldurup devin.bahceci@gmail.com adresine göndermeleri yeterlidir.

Projenin destekçileri kimler?

Bu projede STGM(Sivil Toplum Geliştirme Merkezi) afiş, broşür gibi basılı evraklarımızı destekliyor. Asıl önemli destek, hiç bir karşılık beklemeden bizimle fidelerini paylaşan çiftçi-köylü dostlarımızdan geliyor.


Proje kapsamında kent bahçelerinde kullanılacak tohum ve fideler nerelerden temin edilecek?

Projede mayıs ayı ortasından itibaren dağıtılacak fideler bu projeye destek olan gönüllü köylü dostlarımızdan temin edilecek.

Projenin temiz ve adil gıda tüketimine ne gibi katkıları olacağını öngörüyorsunuz? Dağıtılacak fide ya da tohumların GDO, sağlığa zararlı zirai ilaçlar gibi etmenlerden arınmış, güvenilir malzemeler olmasını göz önünde bulunduracak mısınız?


Özellikle kentlerde yaşayan dar gelirlilerin gelirlerinin % 20 ile % 40'ı beslenmek için harcanırken, kent bahçeleri sayesinde aile bütçelerine önemli bir katkı sağlanmasını hedefliyoruz. Fidelerimiz, yerli tohumlardan elde edilen fideler olacağından GDO'lu tohumlar projemizde yer almayacaktır.


Kent Bahçeleri projesinin şehirlilerin yaşam kalitesine ne gibi katkıları olacağını düşünüyorsunuz?


Evsel atıklardan üretilecek kompostun doğal gübre olarak kullanımı şehirdeki kirlilik oranının azaltılmasında yardımcı oluyor. Yine şehirlerde oluşturulan her yeşil alan yağmur miktarının artmasına ve barajlardaki su miktarının yükselmesine neden oluyor. Yeşil alanların artışıyla oksijen miktarı da artarak şehrin havasının temizlenmesine katkı sağlayacak.



Şehirleşmeden kaynaklı kirlilik sorunlarının hadsafhada yaşandığı büyükşehirlerin durumunun kent bahçelerinde ekilecek ürünlerin seçiminde etkisi var mı? Özellikle hangi ürünlerin ekilmesini teşvik edecek ya da önereceksiniz?


Kirlilik önemli bir sorun. Burada açıklanması gereken bir nokta var, biz bu bahçelerde hiç bir kimyasal kullanmayacağız ve toprağı-havayı-suyu kirletmeyeceğiz. Ekilmesini planladığımız ürünler tek yıllık sebzeler ve yeşillikler.



Projenin tüm süreçleri tamamlandığında ne gibi faydalar elde etmiş olmayı umuyorsunuz?

Öncelikle şehir merkezlerinde üretilen sebze meyve miktarının artışının ekonomik bir fayda yaratmasını, bu sebep şehir dışından gelen gıda miktarında azalışa yol açacağından (nakliye, depolama vs.) ülke kaynaklarının ekonomik ve verimli kullanılmasında doğaya saygılı bir adım olacağını düşünüyoruz. Konuya sosyal faydalar açısından baktığımızda ise çocuklarımızın ve gençlerimizin sofralarımıza giren sebzelerin büyüme ve gelişme süreçlerini görmeleri ve çevreye saygılı birer birey olmalarını diliyoruz. Aynı semtte yaşayan ve şehirleşme süreciyle birbirinden uzaklaşmış hemşehrilerin kent bahçeleri projesiyle ortak bir amaç için birbirleriyle tanışmalarını ve bu projenin komşuluk ilişkilerini geliştirme ve sosyalleşme açısından bir fırsat olarak görülmesini istiyoruz.

Yeni Çağın Fikir Üretim Merkezleri




Geçtiğimiz son birkaç yıl medya sektörü açısından yapı taşlarını etkileyebilecek ölçekte değişikliklere sahne oldu. Yazılı basında azalan tirajlar gerekçesiyle pek çok dergi ve gazete yayın hayatına son verirken, internet haberciliği etkinliğini başdöndürücü bir biçimde arttırdı ve arttırmaya devam ediyor. Giderek daha fazla dijitalleşen medyada kişilerin kendi içeriklerini üretecekleri platformlar, kendine özgü bazı problemler ve cevaplanması gereken sorular üretti.


Bilginin son derece hızlı bir biçimde yayıldığı dijital çağ, türlü nedenlerle basında yer alan haberlerle yetinemeyenlere içerik üretme olanağı sağladı. Ve insanların diledikleri konuda yazdıkları yazıları kolay kullanımlı bir web arayüzü ile yayınlayabilecekleri bloglar doğdu. Doğdu ve olan oldu! Son dönem moda trendlerinin ne olduğundan pırasa köftesi tarifine, pazarlama dünyasında fark yaratan fikirlerden Hindistan'ın el değmemiş köşelerine yapılan gezilere kadar geniş ölçekte pek çok yazıya tek tıkla ulaşabilir olduk. Kimi bloglar, rutin olarak takip ettiğimiz gazeteler gibi sabah kahvaltısının vazgeçilmezi oldu. Haberi geleneksel medyadan alıyor, ama yorumlarını bizler gibi hayatın içinden amatörlerden okumak istiyorduk. Önceleri kişisel öykülerle başlayan bu serüven büyüdü ve bloglar geleneksel medyanın kayıtsız kalamadığı ve giderek gelişen bir haber kaynağına dönüştü.


Bugün Türkiye'de blog yayıncılığı büyük ölçüde ilgi alanları üzerinden ilerlese de, dünyada bloglar politik tartışma ortamı yaratıyor, gazetelere ve televizyonlara sığmayan haberleri kitlelere yayıyor, sivil inisiyatifin ve aktivistlerin hiçbir engele çarpmadan kendisini duyurmasına olanak sağlıyor ve fikir üretimini hareketlendiriyor. Bütün bunlar medyanın da dikkatini çekmekte gecikmedi. Bugün gazeteler internet sayfalarında okuyucularının kendilerine ait sayfalarda diledikleri konuda yorum yapmalarını teşvik ediyor. Gazete ve dergi sayfalarında blogların tanıtımları yapılıyor. Yayınlanan haberlerde sosyal medyanın etkisi gittikçe daha fazla hissediliyor. Röportajlara 'Kendinizi Twitter usulü 140 kelimeyle nasıl tanımlarsınız?' gibi soruların eklenmesi, yeni medyanın iyi ya da kötü fenomenler yaratması, içeriği güçlü bir blogun önemli etkinliklerde gazetecilerle birlikte boy göstermesi rüzgarın sosyal medya tarafından esişini en güzel anlatan örnekler.


Ben dünyada ve Türkiye'de haber alma alışkanlıklarından tutun da, kitle iletişimine kadar pek çok konuyu etkileyen, hatta değiştiren blog olgusunu yakından takip ediyor ve belli konulara odaklanmış, düzenli ve kaliteli içerik üreten blogların düşünce üretiminde ve kültür hareketlerinin oluşumunda etkili olacağına inanıyorum. 2006 yılında Alternatif-İstanbul'u kurarken amacım, o dönemde fazla örneği görülmeyen bir şehir blogu yaratarak şehirde olup biten kültür sanat olaylarını kendi üslubum ve yorumlarımla aktarabilmekti. O günden bugüne bloglar çeşitlendi, kaliteleri arttı. Her zaman blog okumayı çok severdim, ama son zamanlarda gazete okumadan önce readerımdaki blogların güncellemelerine göz atar oldum. Pek çok blogda gazetelerin özenle hazırlandığını bildiğim eklerinden çok daha kaliteli içeriğe ulaştım.


Bloglarda üretilen kaliteli içeriği önemsediğim için gazeteci Zeynep Atikkan ve akademisyen Aslı Tunç tarafından yazılan Blogdan Al Haberi kitabını çıkar çıkmaz hemen okumak istedim. Bir blog yazarı olarak şüphesiz ki, Türkiye'de bloglar âlemi ve dijital çağın bireye ve yurttaşa sunduğu yeni olanaklar konusunda kaleme alınmış bir eserden çok şey öğrenebilirdim. Kitabı okudukça blogların ve sosyal medyanın yarattığı toplumsal değişimi çok daha net bir şekilde algıladım. Blogların kitlelerarası iletişimde tsunami boyutunda dev dalgalanmalar yarattığını biliyordum, ama Blogdan Al Haberi sayesinde bu dalgalanmayı yaratanların öykülerini de öğrenmiş oldum. Kitap, dünyadaki politik içerikli blogların hiyerarşi baskısından uzak, son dakika değişikliklerden bağımsız ve editöryal müdahaleler olmadan yaptıkları yayınlarla nasıl birer fikir platformu hâline geldiklerine de yer veriyor. Geleneksel medyanın yanında yükselen blogosferi anlayabilmek, blogların haber üretim biçimlerini nasıl manipüle ettiğini algılayabilmek ve geleceğin medyasının nasıl şekillendiğini görebilmek adına Blogdan Al Haberi muhakkak okunması gereken, iyi derlenmiş bir araştırma.


Blogdan Al Haberi, Aslı Tunç ve Zeynep Atikkan, YKY, Mart 2011, 236 s.



Blogların, geleneksel gazeteciliğin yanında giderek yükseldiği bir gerçek, ancak gelenekselin Demokles Kılıcı olan sansür mekanizması blogları hedef almakta gecikmedi. Mahkeme kararıyla 20 gündür ulaşılamayan blogları etkileyen sansür kararı yine mahkeme kararıyla kaldırıldı, ancak erişim hâl
â sıkıntılı. Birileri parmağını düğmeden çekmemiş olacak ki, bu yazıyı yazmak için blogumun kontrol paneline zor girmem yetmiyormuş gibi, yazıyı yayınlayabilmem de epey zamanımı aldı çünkü 'yayınla' tuşuna basmamla kırmızı ve sevimsiz 'bu bloga erişim engellenmiştir' yazısı çıktı. Beş dakika sonra sayfayı yenilediğimde panele yeniden ulaşabildim. Tekrar sayfayı yenilediğimde yine kırmızı yazı çıktı. Sonra bir daha açıldı. İronik, değil mi?

Yeni Çağın Fikir Üretim Merkezleri




Geçtiğimiz son birkaç yıl medya sektörü açısından yapı taşlarını etkileyebilecek ölçekte değişikliklere sahne oldu. Yazılı basında azalan tirajlar gerekçesiyle pek çok dergi ve gazete yayın hayatına son verirken, internet haberciliği etkinliğini başdöndürücü bir biçimde arttırdı ve arttırmaya devam ediyor. Giderek daha fazla dijitalleşen medyada kişilerin kendi içeriklerini üretecekleri platformlar, kendine özgü bazı problemler ve cevaplanması gereken sorular üretti.


Bilginin son derece hızlı bir biçimde yayıldığı dijital çağ, türlü nedenlerle basında yer alan haberlerle yetinemeyenlere içerik üretme olanağı sağladı. Ve insanların diledikleri konuda yazdıkları yazıları kolay kullanımlı bir web arayüzü ile yayınlayabilecekleri bloglar doğdu. Doğdu ve olan oldu! Son dönem moda trendlerinin ne olduğundan pırasa köftesi tarifine, pazarlama dünyasında fark yaratan fikirlerden Hindistan'ın el değmemiş köşelerine yapılan gezilere kadar geniş ölçekte pek çok yazıya tek tıkla ulaşabilir olduk. Kimi bloglar, rutin olarak takip ettiğimiz gazeteler gibi sabah kahvaltısının vazgeçilmezi oldu. Haberi geleneksel medyadan alıyor, ama yorumlarını bizler gibi hayatın içinden amatörlerden okumak istiyorduk. Önceleri kişisel öykülerle başlayan bu serüven büyüdü ve bloglar geleneksel medyanın kayıtsız kalamadığı ve giderek gelişen bir haber kaynağına dönüştü.


Bugün Türkiye'de blog yayıncılığı büyük ölçüde ilgi alanları üzerinden ilerlese de, dünyada bloglar politik tartışma ortamı yaratıyor, gazetelere ve televizyonlara sığmayan haberleri kitlelere yayıyor, sivil inisiyatifin ve aktivistlerin hiçbir engele çarpmadan kendisini duyurmasına olanak sağlıyor ve fikir üretimini hareketlendiriyor. Bütün bunlar medyanın da dikkatini çekmekte gecikmedi. Bugün gazeteler internet sayfalarında okuyucularının kendilerine ait sayfalarda diledikleri konuda yorum yapmalarını teşvik ediyor. Gazete ve dergi sayfalarında blogların tanıtımları yapılıyor. Yayınlanan haberlerde sosyal medyanın etkisi gittikçe daha fazla hissediliyor. Röportajlara 'Kendinizi Twitter usulü 140 kelimeyle nasıl tanımlarsınız?' gibi soruların eklenmesi, yeni medyanın iyi ya da kötü fenomenler yaratması, içeriği güçlü bir blogun önemli etkinliklerde gazetecilerle birlikte boy göstermesi rüzgarın sosyal medya tarafından esişini en güzel anlatan örnekler.


Ben dünyada ve Türkiye'de haber alma alışkanlıklarından tutun da, kitle iletişimine kadar pek çok konuyu etkileyen, hatta değiştiren blog olgusunu yakından takip ediyor ve belli konulara odaklanmış, düzenli ve kaliteli içerik üreten blogların düşünce üretiminde ve kültür hareketlerinin oluşumunda etkili olacağına inanıyorum. 2006 yılında Alternatif-İstanbul'u kurarken amacım, o dönemde fazla örneği görülmeyen bir şehir blogu yaratarak şehirde olup biten kültür sanat olaylarını kendi üslubum ve yorumlarımla aktarabilmekti. O günden bugüne bloglar çeşitlendi, kaliteleri arttı. Her zaman blog okumayı çok severdim, ama son zamanlarda gazete okumadan önce readerımdaki blogların güncellemelerine göz atar oldum. Pek çok blogda gazetelerin özenle hazırlandığını bildiğim eklerinden çok daha kaliteli içeriğe ulaştım.


Bloglarda üretilen kaliteli içeriği önemsediğim için gazeteci Zeynep Atikkan ve akademisyen Aslı Tunç tarafından yazılan Blogdan Al Haberi kitabını çıkar çıkmaz hemen okumak istedim. Bir blog yazarı olarak şüphesiz ki, Türkiye'de bloglar âlemi ve dijital çağın bireye ve yurttaşa sunduğu yeni olanaklar konusunda kaleme alınmış bir eserden çok şey öğrenebilirdim. Kitabı okudukça blogların ve sosyal medyanın yarattığı toplumsal değişimi çok daha net bir şekilde algıladım. Blogların kitlelerarası iletişimde tsunami boyutunda dev dalgalanmalar yarattığını biliyordum, ama Blogdan Al Haberi sayesinde bu dalgalanmayı yaratanların öykülerini de öğrenmiş oldum. Kitap, dünyadaki politik içerikli blogların hiyerarşi baskısından uzak, son dakika değişikliklerden bağımsız ve editöryal müdahaleler olmadan yaptıkları yayınlarla nasıl birer fikir platformu hâline geldiklerine de yer veriyor. Geleneksel medyanın yanında yükselen blogosferi anlayabilmek, blogların haber üretim biçimlerini nasıl manipüle ettiğini algılayabilmek ve geleceğin medyasının nasıl şekillendiğini görebilmek adına Blogdan Al Haberi muhakkak okunması gereken, iyi derlenmiş bir araştırma.


Blogdan Al Haberi, Aslı Tunç ve Zeynep Atikkan, YKY, Mart 2011, 236 s.



Blogların, geleneksel gazeteciliğin yanında giderek yükseldiği bir gerçek, ancak gelenekselin Demokles Kılıcı olan sansür mekanizması blogları hedef almakta gecikmedi. Mahkeme kararıyla 20 gündür ulaşılamayan blogları etkileyen sansür kararı yine mahkeme kararıyla kaldırıldı, ancak erişim hâl
â sıkıntılı. Birileri parmağını düğmeden çekmemiş olacak ki, bu yazıyı yazmak için blogumun kontrol paneline zor girmem yetmiyormuş gibi, yazıyı yayınlayabilmem de epey zamanımı aldı çünkü 'yayınla' tuşuna basmamla kırmızı ve sevimsiz 'bu bloga erişim engellenmiştir' yazısı çıktı. Beş dakika sonra sayfayı yenilediğimde panele yeniden ulaşabildim. Tekrar sayfayı yenilediğimde yine kırmızı yazı çıktı. Sonra bir daha açıldı. İronik, değil mi?

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons