20 Temmuz 2009 Pazartesi

Bir Rock'n Coke günü..



Bu yazıyı Bodrum’a doğru yol alırken kaleme alıp, ardından yolda yayınlamayı planlıyordum. Amma velakin sorun çıkarma potansiyeli en düşük firmalardan Varan’ın bile internet bağlantısında nedeni bilinmeyen bir problem oluşması ve benim gibi böyle ıvır zıvır nedenlerle sinir katsayısı tavana vurabilen bir insana daha İstanbul’da olmamıza rağmen sorunu Bodrum’da çözeceklerini söylemeleri takdir edersiniz ki tatilin başlangıcında beni strese karşı bir sıfır yenik duruma düşürdü. Böylece sabah Bodrum'a indiğimde yapacağım ilk işin Varan ofisinde terör estirmek olduğu da netleşmiş oldu...

Mevzumuz Ezgi'nin uzun uzun gördüklerinin yanı sıra aklından geçirdiklerini de bir bir yazdığı Rock'n Coke.


Her sene eylül ayının en yağmurlu haftasonuna denk gelmesi sebebiyle "Çamurla dans" olarak da nitelendirdiğimiz Rock'n Coke, bir yılık "repo"nun ardından bu yıl ilk kez "İstanbul Park" ta müzikseverleri ağırladı.

Lojistik açıdan festival organizasyonu için hiç uygun olmasa da, içerisine serpiştirilen üçer beşer çim halı, etrafa yayılan binbir oyun, yiyecek, içecek standıyla ve elbette hem ana hem de zamanında "Alternatif" bu yıl ise "Coca Cola Zero" olarak adlandırılan sahnelerdeki performanslarla İstanbul Park festivale gelenleri utandırmadı.

Festival alanında gerek tuvalet kullanımı, gerek yiyecek –içecek seçenekleri ve erişimi bir hayli rahattı.

Amma velakin organizasyon, festival alanına arabasıyla mekana teşrif etmeyi tercih edenleri biraz hüsrana uğrattı. Her ne kadar mekana otobüsle gidip gece servisle dönsem de çevremde en çok şikayet edilen konunun otoparktan festival alanına ulaşım olduğunu söylersem yalan olmayacak. Mevzuya gece saat 2 gibi alanı terk ederken insanların otoparka ulaşmak için oluşturduğu servis kuyruğunun uzunluğunu görerek birebir şahit oldum ve anladım ki insan mal varlığıyla ancak böyle rezil rüsva olabilirmiş.


Ezgi'nin fotoğrafla da tescillediği üzere bizleri rahatsız eden bir diğer yanı güvenliğin ve kontrolün sıfır olmasına rağmen, nazi kampı misali demir parmaklıklar ve labirentler içerisinde uzun uzun yürütmeleri oldu. Daha dar bir alana daha çok insan sığdırmak amacıyla yapılan bu uygulama mantıklı olmasına rağmen can sıkıcıydı.

Yalnızca birinci gününe teşrif edebildiğim festivalde ilk izlediğimiz canlı performans alternatif sahnedeydi. Sahneye Yiğit’in, “lisede gençler grup kurmaya heves eder, kimisi bu hayali gerçekleştirir ve devamını getirir, kimisi ise gerçekleştirse de devamını getiremez. İşte bu grup bu hayali hala devam ettirenlerden biri “ anonsuyla çıkan Ayyuka, mekandaki gençlerin tamamını olmasa da beni ve yanımdaki iki zıpırcığı coşturdu. (Fotoğraflara bakınız)

Zira biz “Ankaralıların” geleneksel Saykodelik gecelerinin de vazgeçilmez gruplarından olan Ayyuka’nın şahsım açısından bu anlamda da özel bir yeri var. Ezgi'nin muziplik ettiği gibi davulcusu grubun favorisiydi, bu konuda daha fazla yorum yapmaktansa aşağıdaki fotoğraflarla sizi baş başa bırakmayı yeğliyorum.



Ayyuka’nın ardından ana sahnede çıldıran Juliet Lewis'le tabiri caizse biz de coştuk. Sevgili Melik kadının çirkinliğinden dem vursa da onun sahnedeki “kara melek” halleri bizim bizatihi kendisini sevme nedenimiz olduğundan gözümüze her haliyle güzel göründü.

Eğlendirmeyi bilmesi de cabası!


Festivalde mesken tuttuğumuz yer Emre’nin öncülüğünde (aka Pet05) Japon turistler misali akın akın insan çeken stencil workshopunun bulunduğu Hayata artı çadırının yanı oldu. Sonradan olma çimlerin üzerinde yayıldık yuvarlandık, aşağıda kanıtları mevcuttur, ve aynı zamanda buluşma noktası tayin ettik. Kaybolanlara atılan ilk mesaj “Emre'nin mekanı”nda buluşalım oldu, iyi de oldu…



Neyse efendim cumartesi günü, festivalde bir Ankaralı olarak gurur ve mutlulukla izlediğim bir diğer grup “Sakin”di. İstanbullu Ezgi ve Melik’in de hoşlarına gitmesiyle kendilerine tam not vererek yolumuza devam ettik ve Nine Inch Nails performansını izlemek için ana sahnede yerimizi aldık. Bu arada başka arkadaşlar bulduk, birbirimizi kaybettik, yine bulduk vs… derken vakit bir hayli ilerledi.



Nine Inch Nails'i bir süre sonra bünyem kaldırmadı ve soluğu alternatif sahnede aldık. Badem’le bir iki sallandıktan sonra Prodigy için geri sayım başlamıştı bile.

Alkol dozunu dengelemek için bol bol su içmeme rağmen, gündüz içtiğim redbullar yerimde durmamı bir hayli engelledi ve Prodigy'de abuk subuk dans performansım tavana vurdu. Gerçi tek çıldıran ben olmadığımdan kimsenin garipsediğini sanmıyorum.


Öyle yada böyle bir festival dönemini kapadık, ikinci günün ayrıntılarını almak için Melikcan’a bağlanıyoruz...

1 yorum:

Ezgi dedi ki...

Bağlan...
(Oya Başar tarzıylan)

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons