16 Eylül 2006 Cumartesi

Balat: İstanbul’un Kenarında, Fakir Ama Renkli Bir Yer

Balat, İstanbul’un en eski semtlerden birisi. Haliç’in güney kıyılarında Fener ile Ayvansaray semtleri arasında kalır. Coğrafi konumu, tarihsel özellikleri, demografik yapısı itibariyle Tarihi Yarımada içinde önemli bir yeri olan Balat, Bizans’tan beri kozmopolit kültürüyle dikkat çeker. Hemen batısında Bizans’ın son döneminde kullanılan Vlaherna Sarayı’nın olmasına, ve adını da bu saraydan almasına rağmen hiç de zengin bir semt olamamıştı. Latince palatia (saray) sözcüğü zamanla Balat’a dönüşmüştü.
Balat, İstanbul’da Yahudilerin en yoğun olarak yaşadığı mahalleydi. Tarih boyunca ağırlıklı olarak Musevilerin, özellikle de “Sefaradim” diye adlandırılan İspanyol Musevileri'nin yaşadığı bir merkez olarak bilinmektedir.

Musevilerin dışında Rumlar, Ermeniler ve Türkler de Balat'ta yaşamışlardır. Semtte yaşayan bu dört ayrı grubun dinsel ve kültürel izleri Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin küçük birer örneği olarak karşımıza çıkar. Balat'ta özellikle Ortodoks Rumlar'ın kiliselerine, ayazmalarına ve okullarına rastlamak mümkündür. Doğudaki Fener’e gidildikçe Rum mahalleleri, güneyde Kesmekaya’ya yaklaştıkça Türk mahalleleri çoğalırdı. Batıdaki yamaçlar ise biraz daha karışıktı. Yamacın hemen dibinde, mucizevi ayazmasıyla, hâlâ her Eylül ayının ikinci pazarında her dinden, her milletten şifa arayanlara umut veren Surp Hreşdagabed Kilisesinin civarında minik bir Ermeni mahallesi vardı. Bu Ermeni Kilisesinin alt kısmında Bizanstan kalma Aya Andonios Ayazması da işlevini sürdürüyordu.
Yamaçtaki set üstlerindeyse Türk ailelerine ait güzel ve büyük konaklar vardı. Yamacın yukarısındaki platoda Türk-Rum-Yahudi-Çingene mahalleleri yanyanaydı. Bütün bunların daha batısında ise Çingenelerin yaşadığı Lonca mahallesi vardı. Bu rengarenk mozaik 1950’lere kadar canlılığını korumuştur. Bu tarihten itibaren, önce Yahudiler, yeni kurulan ve umutlar vadeden İsrail’e kitlesel olarak göçmüş, 1955’teki 6-7 Eylül olaylarından sonraysa Rumlar ve Ermeniler ya başka mahallelere ya da yurtdışına gitmişlerdi. Yahudilerin göçü, bugünkü Balat nüfusunun şekillenmesinde belirleyici olmuştu.

Bu tarihi semt bugün ise Türklerin yoğunlukta olduğu fakir bir yerleşim bölgesi durumunda. Semtte bugün için azınlık nüfusa rastlamak pek mümkün değil. Eskiden Rum, Ermeni ve Musevilerin yaşadığı ve üç katlı cumbalı evlerde hala ayakta ancak pek çoğu bakımsız. Son dönemlerde ise yapılan restorasyon çalışmaları ile Balart gibi sanat merkezlerine dönüştürülüyor.
Haliç sahil bölgesinde İstanbul belediye başkanı Bedrettin Dalan'ın yıkımları sonrasında sadece bazı tarihi yapılar bırakıldı. Yolun sahil tarafında Ayvansaray'dan itibaren Sırayla Yahudi Hastanesi, şimdi kullanılmayan Eski Galata Köprüsü, Turu Sina Manastırı, Bulgar Kilisesi ve bir kaç tane Bizans'tan ya da Osmanlı'dan kalma ev kalıntısı bulunuyor. Bu evler eskiden yalı olarak kullanılırdı. Bulgar Kilisesinin bulunduğu bölge Fener semtinin başlangıcı sayılabilir. Biraz ileride Balat Kapısı’nı değilse de, kapının bulunduğu yeri görüyoruz. Çünkü surlarla birlikte kapılar da yıkıldığı halde, bütün sokaklar bir noktaya doğru akarak orada bir vakitler bir kapı bulunduğunu anlatıyorlar.

Musevilerin Balat’ı...

Balat, 17. yüzyıldan 20. yüzyılın ortalarına kadar Yahudilerin çoğunluğunu oluşturduğu bir semt olmuştur. Balat’ın kalabalık, günlük hayatı canlı, hareketli ve şenlikli bir Haliç semti olduğunu yazan Reşat Ekrem Koçu “İstanbul’da Balat denilince Musevi, Musevi denilince Balat hatıra gelir,” şeklinde not düşer. Yahudiler’in Balat’la Hasköy’e yerleştirilmesi 1660 yılındaki Ayazmakapı yangınından sonradır. Ama bilinen odur ki 15. yüzyıldan beri Balat semtinde Yahudiler vardı. Semtin ilk sakinleri engizisyondan kaçarak Osmanlı'ya sığınan İspanyol Musevileri (Sefarad Yahudileri) olmuş. Bundan sonra da Musevi göçü 1500'lü yıllara kadar devam etmiş. 1660 yangınına kadar İstanbul Yahudileri’nin çoğunluğu Bahçekapı, Eminönü, Tahtakale, Balıkpazarı, Unkapanı, Yemiş İskelesi ve Edirnekapı çevresinde yaşarlardı. Yangından sonra 4. Mehmet’in validesi Hatice Turhan Sultan, Eminönü’nde Yeni Camii’yi yaptırınca, “Yahudihane”lerde yaşayan birçok Yahudi ailesi, Haliç’in İstanbul yakasını Beyoğlu yakasına tercih ederek Balat’a yerleşmiştir.

18.yüzyıldan itibaren İstanbul’daki Yahudi yaşamının merkezi durumundaki Balat semti, 1930’lara kadar süregelecek bir refah ve zenginlik dönemine giriyordu. Tüm cadde ve sokaklar genişletilerek yeniden ışıklandırılmış, kanalizasyonlar yenilenmişti. Zenginleşip refaha kavuşan Yahudiler, kendilerine yeni tuğla binalar inşa ediyorlardı. Fakir veya zengin, yeni Yahudi evleri hep aynı tarzda ve mimaride inşa ediliyordu. Aralarındaki fark malzeme veya dekorasyonda oluyor, daha pahalı binalar inşaatlarına tuğlanın yanı sıra mermer ve ahşap aksesuarları katıyordu. Bunlar dar cepheli, ikinci ve üçüncü katlarında cumba gibi çıkmaları olan binalardır. Zemin katındaki geniş holleri, oturma odaları ve yemek odaları genelde Osmanlı tarzında döşeniyordu: Alçak sedirler, büfeler, halılar ve aile fertlerini yemeklerde etrafına toplayan büyük bir masa...

Mutfak, genelde zemin katın arkasında, bazen de bodrum katında yer alırdı. Mutfakda bir su deposu, kömürle yanan bir ocak-fırın ve içinde su ısıtılan kocaman bir kazan bulunurdu. Bodrumda odun ve kömür saklama depoları ve personelin oturduğu odalar yer alırdı. Üst katta ise Avrupai tarzda döşenmiş, yalnızca önemli olaylarda kullanılan büyük salon ve onun bitişiğinde yine Avrupai tarzda döşenmiş ebeveyn yatak odası, arka bölümde ise çocuk odalarıyla sokağa bakan bir balkon yer alırdı...
En zengin evlerde, depo, kiler veya personel odaları olarak kullanılan ilave bir çatı katı vardı. Orta tabaka Yahudileri’nin evleri de aynı mimari yapıya sahipti, ancak her kat ayrı bir daire idi ve alt katlar ek gelir sağlamak amacıyla kiraya verilirdi.

Bir zamanlar Musevi ailelerinin semti olan Balat'ta, şimdilerde bu ailelerin sayıları onu geçmiyor. Yakın zamana kadar Balat'ta Yahudilerden başka kalabalıkça bir Ermeni topluluğunun yaşadığı ve bu semtten birçok önemli Ermeni tarihçi ve araştırmacısının yetiştiği anlaşılıyor. Sonra devir değişti, devirle beraber Balat'ın sakinleri gitti, Haliç 'Altın Boynuz'luktan bir mezbeleye döndü ve sahil semtleri ikinci, üçüncü sınıf mahalleler haline geldi. Asırlar boyunca tarihi olayların içinde ve derininde yaşamış olan ve birer sanat eserini andıran zarif evlerin bir kısmı yandı, yanmayanları ya depo oldu, ya ahıra, ağıla döndü veya zevk-i mağara devrinde kalanların eliyle yıkıldı.
Bir zamanların gün görmüş Balat'ı bugünkü boynu bükük hallerine işte böyle maceralarla dolu yüzyılları devirerek geldi...

Günümüzde Balat...

Günümüz Balat’ına baktığımızda, çok değil, 40 yıl öncesinin bu “pitoresk” semtiyle ilgisi olmadığını görürüz. Ufalmış gibi durur Balat bugün; tüm tarihi özelliklerini yitirmiş bir “esnaf mahallesi” görünümündedir. Bir zamanlar Balat’ı Balat yapan sakinlerinin kuzeye, yani Galata ve Beyoğlu’na taşınmasıyla ve “taşra basması”yla sosyal coğrafyası tümüyle değişmiştir. Kesmetaş döşeli ve dik yokuşlu iç sokaklarında seyrek de olsa cumbalı, kafesli Osmanlı evlerine rastlanıyor; kimi “restore” edilmiş, kimi de tümden terk edilmiş. Eskisiyle uzak yakın ilgisi olmayan bir yaşam tarzı şekilleniyor Haliç’in bu semtinde; bir demlerde iç odalarından ud sesleri ve birkaç dilde İstanbul şarkıları yükselen evlerin aralarına ipler gerilmiş, her boy ve renkte çamaşırlar asılmış.
Buna rağmen eğer bu olumsuzlukları görmezlikten gelip başka bir gözle bakarsanız çevrenize, bambaşka bir tat alacağınızdan şüpheniz olmasın. Attığınız her adımda yukarıya bakmayı ihmal etmeyin, çünkü mutlaka hoşunuza gidecek bir şeyler göreceksiniz. Her köşeyi dönüşte başka sürprizler karşılar sizi. Hele eskiden beri “Balatlı” biri ile sohbet imkanı da bulursanız neler anlatır size, bu halden önceki Balat’a dair. Bir gün alın çantanızı sırtınıza ve Balat’ı anlayarak, yaşayarak gezin... Tarihin tadına varın.

Balat Yangınları...

Yüzyıllar boyunca neşeli anlarla geçirmemiştir Balat kıyıları. Yangın felaketinden sık sık payını alan bu semt, kimi kez baştan inşa edilmiştir sanki. Bizans devrinde birçok kez ateş felaketine uğrayan Balat semti 1303 yılında külliyen yanmıştır. Tarihçi Pakhymeres, yangının birçok yapıyı yok ettiğini yazar. Fetihten sonra da birçok kez yanmıştır Balat.
Bunlar; 1510, 1639, 1692, 1721, 1729, 1746, 1782, 1812, 1828, 1866, 1867, 1874, 1877, 1890, 1892, 1896, 1911, 1912, 1965, 1967, 1968 tarihlerinde olmuştur.
Balat’ı Kurtarma ProjesiDört yıl önce (1998) Balat'ın daha temiz ve düzenli bir yerleşim yeri haline gelmesi için Fatih Belediyesi ile UNESCO'nun başlattığı ortak çalışma şimdi yeniden işler hale getiriliyor. Çünkü İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu projeyi sahiplenmiş ve işlerlik kazandırmış. Başbakanlık Toplu Konut İdaresinin 2.5 milyon dolar ayırdığı projeye, ulusal ve uluslararası bir çok sivil toplum örgütü de destek veriyor.

0 yorum:

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons