5 Ekim 2008 Pazar

That Was Just A Dream…/ Hepsi Hepsi Bir Rüyaydı İşte…



Hüzün sarmış dört bir yanı



Konserden çıkmış, Kuruçeşme’den Ortaköy’e doğru yürüyoruz. Hepimizin beli ve ayakları ağrımış. Birbirimize bakıp bakıp “az önce R.E.M’i canlı canlı dinledik biz!” diyip duruyoruz. Ben “That was just the dream işte… Sabah uyanacağız ve pırrrrrrrr… Her şey bitmiş olacak. Epi topu güzel bir rüya işte!” diyorum, Linda ağlamaklı bakıp “Gerçekten R.E.M’i mi dinledik biz, sanki hiç dinlememişiz gibi geliyor.” diyor. “İyi ki şimdi gelmiş R.E.M, diyorum, “Büyümüş, türlü türlü hallere girmiş, çıkmış, değişmiş, bazen aynı kalmış, yavaştan göz kenarlarımız kırışmaya başlamış, kelleşmiş, göbeklenmiş, yaralanmış, yaralarımızı iyileştirmiş, yaş almışız. Daha küçükken dinlesek bu denli yer etmezdi benliğimizde şarkıları belki…”



Muazzam bir hüzün çökmüş hepimize. Halbuki çok değil, yarım saat önce sahneye bakıp bakıp “Ulan totosunun kılları ağarmış adamlara bak, nasıl zıp zıp zıplıyorlar! Biz de genç miyiz yahu!” diye diye yorgun bedenlerimize can getirmeye çalışıyoruz. Ozan desen çığlık çığlığa hallerde… Bir Fatih Ürek tutturmuş gidiyor, tuhaf sayıklamalar halinde. “Kendine gel, ne alaka?” diyoruz, verdiği cevap: “Stipe Fatih Ürek dansları izlemiş gelmiş buraya, kıvırtıp çalkalayıp duruyor.” Sahiden Stipe'da bir dansöz edaları, kendine has oryantal figürler icra etmekte. Doğru da olsa Ozan’ı susturduk. Bu yaştan sonra ekşisözük’te konuşlanmış "konsere gelenlerin hepsi konuşmaya gelmiş hiçbiri müzikten anlamıyor benim dışında" kitlesine malzeme olmaya niyetimiz yok doğrusu. Ama arada bana geliyorlar, “Furry Happy Monsters, aman Shinny Happy Peopleeeee” diye sahneye karşı çığırıyorum. Günler öncesinden planlamışım, onlar Shinny Happy People dedikçe ben Furry Happy Monsters diye vokal yapacağım, onlar da duyacak ve ah ne harkulade bir seyirci, yıllar önce Muppet Show’da Peggy ile dansettiğimiz bölümü bile biliyor.” diyecekler. Sonuç? Grupça şarkıyı sevmezlermiş, ondan çalmadılar. "Furry happy monsters" diye çığıramamaktan ötürü oluşan hayal kırıklığımı tarif etmem gerekirse Küçük Emrah'ın annesini amcası ile yatakta pişpirik oynarken bastığı sahnedeki durumunun aynısı diyebilirim.


Anı depolamak


Herkesin elinde bir I-Phone, o da yoksa bir cep telefonu, çatır çatır fotoğraf / video çekmekte. Sanıyoruz ki ilk ve son hasbıhalimiz R.E.M ile. Stipe'ın sahneden inmeden önce edeceği o harkulade cümleden habersiz, herkes hafıza kartlarının elverdiği ölçüde ses, müzik, görüntü depolama peşinde.


R.E.M de İstanbul gerdeğinde ilk gecesini geçiren taze gelin misali utangaç davranmıyor doğrusu. Yeniler, eskiler, süprizler ard arda Boğaziçi'ne karışıyor. Nota kağıtları havalarda uçuyor. Rüzgar diyoruz, birini uçursa da tepemize bıraksa. O da olmuyor. E ne oluyor? Drive, One I Love, I'm Gonna DJ, Supernatural Superserious, Bad Day, Orange Crush, Imitation Of Love, Nightswimming ve pekala Losing My Religion dinliyoruz. "Distance in your eyes" kısmında bana tekrar hüzün basıyor, "that was just the dream" sözünde ise iyice tuhaflaşıyorum. Halbuki evden çıkarken karar vermiştim, Losing My Religion çalmaya başlayınca "ıyyy ne mainstreaaaam" diyip ne kadar alternatif bir kişilik olduğumu gösterecektim. Olmadı. Pişman değilim.


Uykunun R.E.M Hali


Sona yaklaştığımızı
It's The End Of The World As We Know It çalmaya başlayınca anlıyoruz. Man On The Moon ile 1 saat 58 dakikalık rüyamız bitiyor. R.E.M, "See You Soon!" vedası ile sahneden inerken kendimi tutamayıp "Gelir misiniz sahi? Hadi ordan yalancılar!" diye söyleniveriyorum. Aslında gelip gelmemeleri kimin umrunda? Konser bizim gibiler için yeni başlıyor. Bizim gibilerden kastım, bu gece dinledikleri ile katiyen yetinmeyecek, güzel rüyayı tekrar tekrar görmek için bütün R.E.M külliyatını günler, haftalar ve aylar boyunca yeniden dinleyecekler için... Üstelik, uykumuzun R.E.M evresinde uyanırsak, rüyamızı hatırlamamız da mümkün.



Ama Yanlış Giden Birşeyler Var...


Festivalin adı S.O.S İstanbul. Konser öncesi sahnede ünlüler geçidi. Diş fırçalarken suyu kapat, bulaşığı makinada yıka, toprak yoksa dünya yok, kadınlara uygulanan şiddet, çocuk işçiler... Duyarlılık, Sivil İnsiyatif, Haklar takdir edilesi. Ama eksik var. Organizasyonun anlamına ters düşen onlarca ayrıntı. 2 saat sonunda yerler silme bira kutusu kaplı. Alanda muhtelif yerlerde geridönüşüm kutuları bekliyor insan. Çöpler biriksin, tesislerde işlensin, yeniden kullanılsın. Tek bir çöp kutusu bile yok. STK Standları tuvaletlerin hemen yanıbaşına konuşlanmış, gelen olsa diye beklemekte. Buna karşın boğaza karşı neon ışıklı sigara standları, önünde uzun kuyruklar. Tanesi 8 liraya sosisli sandwich. Yakası kürklü palto giymiş, deri ceketle karizma yaptığını sanan ünlüler-yarı ünlüler-ünsüzler. Doğal kaynaklar, artan karbondioksit emisyonu, suyu kirleten atıklar, et sektörü, deri sektörü, sigara sektörü: hepsi toparlanıp üstümüze kabus olarak yürüyor, rahatsız oluyoruz. Bu işler iki şarkının arasında bizi duysalar bile kardır, demekle olmuyor, olamıyor. Dünya geri dönüşü olmayan birşekilde yokedilirken esaslı bir karşı duruş için daha iyisi yapılmalı.

0 yorum:

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons