23 Aralık 2010 Perşembe

"Anneyiz Biz" Ama İnsan mıyız Acaba?




Dün gece e-posta kutuma bir ileti düştü. İleti, anneyiz.biz adlı Hürriyet'e bağlı bir websitesinde yer alan bir yazıdan bahsediyor ve sivil inisiyatiflerin bu yazıyla ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunuyordu. Hemen sözü edilen yazıyı açıp okudum ve insanların neden rencide olduğunu anladım. Yazıda "Anneler Dikkat" başlığı altında evde çocuk bakan yabancı yatılı yardımcılarla ilgili akıllara zarar önerilerde bulunuluyordu. Yazıda yer alan ayrımcı ifadelerden bazıları şunlardı;

  • Kadın göçmen ev işçilerinin “hemen pasaportuna el koyun,
  • Yabancı yatılı yardımcılara “maksimum 500 Lira” ödeyin,
  • İlk 3 ay maaşının yüzde 20’sine el koyun,
  • "Ülkemizde işsizlik varken başka ülkelere kaçan milli sermayemize kısmen engel olun.
Yazının neresinden tutup da eleştirmeli acaba? Toplumdaki ikinci sınıf rolünü unutarak hemcinsini parasıyla aşağılama hakkını kendinde görebilen elitist kadın kafasını mı? Yoksa "güvensizlik" kisvesi altında yanında çalışan insanları sömürme güdüsünü mü? Yanında çalışan insanların özlük haklarını engellemeye çalışmayı m? Yoksa son cümlede kendisini gösteren ve hangi ruh haliyle yazıldığını algılayamadığım buram buram ırkçılık kokan mantaliteyi mi? Açıkça söyleyeyim, bana kimse yukarıda yazanların mantığını "bebeğini ehil olmayan bakıcılardan korumak" olarak açıklayamaz.



Bugün gündelikçi kadınlar, kendilerinden çok daha ucuz ücretlere çalışarak işlerini kaybetmelerinin sorumlularından biri olarak gördükleri göçmen kadınların haklarını savunmak için yukarıda sözü geçen yazıyı yazan(lar) hakkında suç duyurusunda bulundu. Çünkü, bu çarpık sistemin sorumlusunun göçmen kadınlar olmadığının farkındaydılar. Emek sömürüsünün omuzlarına yüklediği ağır bedeli de biliyorlardı. Bildikleri bir diğer şey de, yaptıkları işin başkalarının kendilerini ezmesi anlamına gelmemesi gerektiğiydi. Gündelikçi kadınların yaptığı işin diğer mesaili işlerden asla bir farkı yoktu, aksine çoğu yönden tam bir psikolojik savaştı. Çünkü mesailerinin gidişatı yanında çalıştıkları kadının ruh haline göre değişiklik gösterebiliyordu. Hal böyleyken, göçmen kadınlara "yalnız değilsiniz" mesajı vermemek için bir nedenleri yoktu.


Geçtiğimiz günlerde Documentarist kapsamında gerçekleşen "Hangi İnsan Hakları?" etkinliğinde bir tiyatro oyunu izledik. Bilinen oyunlardan farkı tüm karakterlerin gerçek hayatta gündelikçi olarak çalışan kadınlardan oluşmasıydı. Aslında kadınlar kendilerini oynuyorlardı sahnede. Oyun "Forum Tiyatro" adı verilen teknikle sahneleniyor ve seyirciden oyuna düşünceleriyle ve eleştirileriyle, hatta çıkıp bizzat oynayarak "müdahale etmeleri" isteniyordu. Oyun bittiğinde gündelikçilik olarak tarif edilen bu meslek kolunun neredeyse yok sayıldığı, yasalarca tanınmadığı, haliyle iş güvenlik uygulamalarından yoksun olduğu, bütün bunlar yetmezmiş gibi işçi-işveren arasındaki ilişkinin tamamen kişilerin inisiyatifine kalmış olduğu gerçekleriyle yüzyüze kaldık (Bu oyunla ilgili bir yazım Amargi Dergi'da önümüzdeki ay yayınlanacak). Hepsinden öte, buram buram ayrımcılık ve vicdansızlık kokan kimi uygulamaların günlük yaşamımıza nasıl bu kadar sirayet etmiş olduğuydu ki, sanıyorum Gordion düğümünün çözülmesi bu sorunun yanıtını tam olarak bulabildiğimizde mümkün olacaktı.


Bunun içinse, katetmemiz gereken epeyce yol varmış gibi gözüküyor.


0 yorum:

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Best Web Hosting Coupons