Böyle korka korka gittiğimiz yer Freshtival'di. Evi derleme toplama işlerini bitirip (Sıdıka en sevdiğimiz diziydi) Kadıköy'deki Beşiktaş iskelesinde buluşabildiğimizde saat 4'tü. Alana vardığımızda ise 5'i geçmişti, Portecho sahnede son birkaç şarkısını çalıyordu ve fevkalade eğleniyor gibi gözüküyorlardı. Alana göz gezdirdiğimizde ise bir avuç insanın dikildiğini, o bir avuç insan içindeki daha azınlık bir grubun ise dansettiğini gördük. Portecho'yu o saate sahneye çıkaran organizasyonu itina ile kınadık. Ev sahibi olsa da, daha geç bir saati ve kalabalıklaşmış - hafif de demini bulmuş - bir dinleyici kitlesini hakediyordu sanki Portecho, sadece Shooting Star gibi bir şarkı yapmış oldukları için bile.
Portecho'dan sonra çıkan grup zerrece ilgimizi çekmediğinden alanı keşfe çıktık ve önümüzdeki yazın tiksinç booties ve cancanlı tayt modası ile burun buruna geldik. Alandaki hatunların çoğunda gladyatör sandaleti, altın ve gümüş renklerdeki bootiesler ve de pek tabi Deniz Berdan'ın meşhur yırtık taytları vardı. Deniz Berdan demişken, çakmalarının arasında iki evladı ile birlikte aslının yırtık taytını da gördük. Diğer ikoniktrendsetır Eda Taşpınar da was there. Ben Süreyya "o" diye tuttursam da bizimkiler (bknz: ilk satırlar) "yok, Eda" dediler, ben onlara güvenirim. Zaten hiçbirinin yüzüne 10 saniyeden fazla bakmadım, aralarındaki farkı bilmiyorum. Eda olanın bacakları daha taş gibiymiş, OB öyle dedi, erkek olduğu için inanmak lazım sanırım. Bu sosyete dedikodu köşesinden hallice satırları moda kurbanı olmayasınız diye yazıyorum, başka bir amaçla değil. Gökşen de ben de biraz zor ve haddinden fazla uyuz tipleriz (üstelik megolomanyakça bu huylarımızı seviyoruz) ve kadınların aynı tornadan çıkmış gibi görünmesine dayanamıyoruz. Modanın size "ol" dediğindense poponuza ve kafanıza göre takılın derim naçizane. Poponuz derken, koca bir poponuz varsa pullara sarıp disko topu gibi gözümüze sokmayın demek istiyorum.
Festivallerde yaşadığım can sıkıcı durumlardan dem vurmadan da edemiciim ailenin Squidward'ü olarak. Ey konserlerde yiyecek içecek işleri ile ilgilenen ekip: Fıçı birayı haddinden fazla sulandırmayın, içecekleri imamın abdest suyu gibi sunmayın ve hepsinden daha mühimi yiyecek konusunu ayarlarken et yemeyen kişileri de kaale alın lütfen. Bir etyemez olarak aç karnımı doyurmak için helva, yumuşak şeker, yerden bulduğum erik, patates kızartması ve cips yemekten gına geldi. Takdir edersiniz ki, hiç sağlıklı bir beslenme şekli değil bu. Buharda sebze pişirin demiyorum ama peynirli sandviç koysanız pek makbule geçebilir hani.
Peki Freshtival'den akılda başka neler kaldı? Friendly Fires'ın solisti Ed Macfarlane'nin kalçaları, Gabriella Cimli'nin "Whole Lotta Love" kavırı (başta Gabriella olmak üzere kimse kusura kalmasın ama başka da numarası yoktu hanım kızımızın, headliner mertebesi az biraz fazla gelmiş), Joakin'in Blur'un kitleleri gaza getirmedeki etkisi tartışılmayan şarkısı Song 2 le bitirdiği DJ seti ve festival süresince içtiğim en ideal soğukluktaki birayı döken zevzek ecnebi. Festival konusunda bir başka notum ve sözüm ise karanfilli sigara içen zevzeklere: topunuzun köküne kibrit suyu tez zamanda.
Notlarımı bütün konser organizatörlerine yönelik bir mesajla bitirmek istiyorum: Ciguli konser versin, hatta Fanfare Ciocarlia ile sahneye çıksın, ortalık 8 şiddetinde deprem gibi sallanmazsa ömr-ü hayatım boyunca müzik dinlemek bana nasip olmasın.
Şimdi izninizle yeni haftaya "Tarkan Güçlü Kahraman" adlı filmle hazırlanacağım. Bütün dertlerin ve tasaların üzerine Tarkan gibi kılıcımla yürüyebileyim diye...